13 Nisan 2016 Çarşamba

OSLO’DAN HELSİNKİ’YE…


Ahmet Davutoğlu bu ayın başında, neden bilmiyorum, Finlandiya’ya gitti. Ajanslar, Helsinki’de yarım saatliğine basına kapalı bir görüşme yaptığı haberini verdi. Görüşme hakkında basına bilgi verilmedi. Bir kare gördük; bizim tarafta biri başbakan biri bakan olmak üzere beş, karşı tarafta üç kişi var. Biri Finlandiya’nın eski cumhurbaşkanı olan Martti Ahtisaari adlı kişi.

*

Martti Ahtisaari… 2008’de Öcalan’ın ve 2015’te HDP’lilerin, AKP’nin CHP yönetiminin açık çekiyle yürüttüğü “müzakereler” için “üçüncü göz” olmasını istedikleri kişi. 2008’de Öcalan onu ve yerlilerden İlter Türkmen’i önermişti. 2015’te HDP’liler Ahtisaari’nin yanına, CHP milletvekillerinden biri olan Rıza Türmen’i katmıştı. Bunlar “üçüncü göz”cülük için uygun isimler olabilirlermiş.

Bu kişi, 2004’ten beri, hangi hukukla kurulduğu belirsiz bir Türkiye Komisyonu’na başkanlık yapıyor. Bu köşede yazmıştım; bu komisyonun parası İngiliz devleti British Council’dan, sekreterliği Soros’un Açık Toplum Vakfı’ndan sağlanmış.

Ahtisaari Komisyonu, 2007’de AKP Anayasası’nı hazırlamakla görevlendirilen Ergun Özbudun’dan memnundu; işin başında tanıdığımız ve bilgilerine güvendiğimiz insanları görmekten memnunuz, bu iş bir-iki yılda biter gibi laflar bile etmişti. Bu güvenin nereden geldiği sır değil. Özbudun AKP Anayasası’nı hazırlama işini aldığında, 17 yıldır, anayasa yaparak demokrasi ihraç etmek amacıyla Avrupa Konseyi bünyesinde kurulmuş olan Venedik Komisyonu’nda Türkiye’yi temsil ediyordu.

*

Martti Ahtisaari, 1937 doğumlu. Babası, İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği’ne karşı savaşmış. Babasının anti-sovyet mirasından el almış. Genç Hristiyanlar Birliği’nin misyonerliğinde yetişmiş. Bu kişi, ülkelerin kontrollü parçalanması işindeki uzmanlığıyla tanınıyor.

2008 yılında “ulusların kardeşliği” için gösterdiği çabalar nedeniyle Nobel Barış Ödülü ile tescillenmiş. Afrika’da Namibya’da, uzakdoğuda Endonezya – Açe’de, Balkanlarda Yugoslavya, özellikle Kosova’da ve elbette Irak’ta açık izleri var.

Nüfusu aşırı türdeş diye bilinen Finlandiya’da, etnisite-mezhep sorunları yok. Hatta ülke halkının yabancılarla temasının bile çok düşük düzeyde olduğu söyleniyor. Böyle bir ortamdan çıkıp, dünyanın Afrika ve Asya’sında “etnik ve mezhep çatışmalarını çözme uzmanlığı” kazanmak için, herhalde doğaüstü bir yetenek sahibi olmak gerek. Ya da Nobel Barış Ödülü ile tescillenmiş, ‘uluslararası toplum’un çok özel bir görevlisi olmak…

Bu kriz, daha doğrusu “ülke çözücü adam”ın, elbette eteklerindeki tüm emperyalist devlet mekanizmalarıyla birlikte, şimdi Türkiye’de nöbete çekilmesi için gayret edildiği görülüyor. Ahtisaari adıyla birlikte, ülkemizin üzerinde Irak vahşetinin, Yugoslavya dramının dayanılmaz kokusu yayılıyor.

*

2015 yılı boyunca, ağzında “analar ağlamasın” duasıyla ülke topraklarına silah yığınağı yapılmasını seyredebilmiş bir iktidarın varlığını gördükçe; bu suçu “açık çek”le desteklemiş bir anamuhalefetin “Ahtisaari’nin yardımcısı olsun” denilen bir kişiyi milletvekili olarak seçip bünyesinde barındırabildiğini gördükçe, işlerin yolunda gittiğini düşünmek hiç kolay değildi.

Şimdi, Ahtisaari Komisyonu’nun 2004 – 2014 arasında yaptığı çalışmaların açıkça bataklığa gömüldüğü bir zamanda, ülkenin Başbakanlık yetkilerini kullanan Ahmet Davutoğlu’nun, Finlandiya’da, o kutumsu odalardan birinde, Ahtissari’nin karşısına oturuşunu görünce ne düşünebiliriz ki? Çözüm süreci denen yıkım, Norveç’in Oslo kentinden baş vermişti. Şimdi aynı baş kendini Finlandiya’nın Helsinki kentinden gösterirken, işlerin doğru yola girdiğini düşünmek yine hiç kolay değil.

Gerçekten, “çözüm süreci” buzdolabında mı? Eğer öyleyse, bunun nihai halkası olan “yeni-anayasa süreci” neden masada?

Yeni-Anayasaya Geçit Yok!


(BAG, Aydınlık, 13 Nisan 2016)






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder