8 Nisan 2018 Pazar

NADİR DEVLET’İN EKSPEDİSYONU


Kitabın kapağında İdil – Ural Bölgesi adı verilmiş bir harita var. En solda batıda Mordva, bunun sağında kuzeyde Çuvaşistan ve Mari, ikisinin tam sağında doğuda Tataristan, onun kuzeyinde Udmurt ve doğusunda Başkurdistan çizili. Kitap 1995 yılının yazında, bunlardan üçünü kapsayan bir ay süreli bir inceleme gezisinin (ekspedisyon) notlarından oluşuyor. 
Tam künyesi şöyle: Nadir Devlet, İdil-Ural Ekspedisyonu -Tatarlar, Başkurtlar, Çuvaşlar, Marmara Üniversitesi Yayınları: 625, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü: 3, Ankara 1997, 143 sf.
*
Yazar, 1991 yılında tam adının Nadir Mirza İbrahimoğlu Devlet-Kildi olduğunu tescilletmiş. Roman gibi bir yaşamı var. Sovyet vatandaşı olan anne ve babası, İkinci Dünya Savaşı sürerken Mançurya’dan yaptıkları yayınlar nedeniyle sürgüne gönderilmiş, 1944 doğumlu olan yazar iki yaşından itibaren başka bir Tatar aile tarafından büyütülmüş. Ömrünün 11 yılı, 1972-84 arasında, Almanya’dan yayın yapan Amerikan “Hürriyet Radyosu”nda Tatar-Başkurt programları yapmakla geçmiş. ABD’ye ait soğuk savaş propaganda makineleri içinde önemli bir yeri olan bu radyonun öyküsü herhalde ciltler doldurur.
*
Yazar Türkiye ve Rusya ilişkilerine, Türkiye odağından değil, o ülke içindeki siyasal ilişkiler dünyasının içinden ve kendi siyasi programı açısından bakıyor. Yazar Rusya’da bulunan İdil-Ural Bölgesi olarak adlandırdığı yöre için, kitabın sonuç bölümünde, şu saptamaları yapıyor:  
“Tabii ki bu ülkelerdeki gelişmeler, merkezdeki (Moskova) gelişmelerle sıkı sıkıya bağlı. Dolayısıyla Rusya’nın kaderinden bu İdil – Ural cumhuriyetlerinin kaderini ayırmak mümkün değil. Rusya Federasyonu demokratlaştıkça, liberalleştikçe bunun müspet etkileri bu cumhuriyetlere ve burada yaşayan soydaşlarımıza da olacak.”
 “Bölgenin kaderi Rusya’nın kaderine bağlı” saptaması açık seçik ve kuşkusuz gerçekçi bir saptama. “Rusya demokratlaştıkça, liberalleştikçe” ifadesi ise böyle açık değil. Ama belli ki, Rusya’nın bu yolla ulusal birliğini perçinlemesinden değil, dağılma dinamiklerinin serbestleşmesinden söz ediyor. Sözün hemen devamından da anlaşılıyor.  
“Ancak Rusya kendi siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri sorunlarını çözemezse İdil-Ural’da da sorunlar artacak. Bunun ise ücreti çok yüksek olacak kayıplara rağmen tam bağımsızlığa da yol açması muhtemel. Fakat buna ulaşabilmenin bizce en mantıklı yolu başta İdil-Ural cumhuriyetlerinin ekonomik, siyasi ve kültürel işbirliğini (İdil-Ural Ortak Pazarını) kurmaktan geçiyor. Çünkü her ne kadar demoralize olmuş, yaşlanmaya başlamış olsa da karşılarında 120 milyonluk bir Rus dünyası mevcut. Fakat bu fikirlerin yeşerebilmesi için yaşlı neslin ve metodlarının ortadan kalkması lazım. Ortak Sovyet vatanı değil. İdil-Ural, Türk-Tatar, Tatar-Başkurt-Çuvaş adı ne olursa olsun, bölgenin kendi vatanları olduğu anlayışının ve bunun icabında kan dökülmeye varacak kadar fedakarlık yapılması gerektiği şuurunun oluşması da gerekecek.”
Bu birkaç cümle, sansürsüz ve pek sert bir siyasi program önerisi. Yazar, bu sözleri şöyle noktalıyor: 
Rusların Özbek, Kazak, Kırgız, Türkmenlere verdiği neredeyse bedava bir bağımsızlığı İdil-Ural cumhuriyetlerine verilme ihtimali yok. Çeçenler çok kan döktüler; ancak Rusya onlara kendisinden çok uzak olmasına rağmen tam bağımsızlık vermedi. Kısacası İdil-Ural bölgesi önümüzdeki on yıllarda tekrar bir değişime gebe. Temennimiz bu doğumun fazla sancılı olmaması.”
*
Yeterince zaman geçti. Amerikan “hürriyet radyoları”nın başında nöbet tuttuğu gebelik, yalancı çıktı. 2018 seçimlerinde bu ve başka federe birimler, seçimlere yüksek katılım ve Putin’e yüksek destekleriyle boy verdiler. Şimdi Türkiye ile Rusya’nın, aralarındaki dayanışma sayesinde, birlikte zenginleşip yükselmelerini umut ediyorlar. 
Aynı Türkiye’de bizim de umut ettiğimiz gibi.
Gerçekten! Bir devir kapandı. Açılan Avrasya devri, yeni kuşakların bağımsız bilgi ve akıl temelindeki entelektüel güçlerinin doğrudan katkısıyla barışa, kardeşliğe, kalkınmaya yapılan büyük bir çağrı!

[BAG, Aydınlık, 8 Nisan 2018]


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder